Kör Bir Dilenci (Teoman'a da itafen olabilir bilmiyorum)
Bir zamanlar, krallığın
birinde dünyadaki bütün nimetlerden yararlanan, dünyanın en zengin ve güçlü
insanlarından biri yaşarmış. O kadar zenginmiş ki, istediği her şeye anında
ulaşabilir, her istediği kişiye her iyiliği ve kötülüğü yapabilir, ülkeyi parmağının
ucunda yönetebilirmiş, buna rağmen halk bunun farkına bile varamazmış. Oysa
adamın canı artık çok sıkılmışmış her şeyi anında elde edebilmekten. Yeni
zevkler, yeni güzellikler bulmak istiyor, herkes tarafından dünyanın en mutlu
insanı olarak bilinmeyi düşlüyor, fakat aklına hiçbir şey gelmiyormuş. Adam, yeni
güzellikleri ve zevkleri koca bir iştahla aramaya, yeni bulduğu fikri hızlıca
tüketmeye ve yeniden fikir aramaya kaptırmış kendini bu sefer de.
Bir gün ülkesinde bir adam,ona dünyanın öbür ucundaki
bir ejderhadan bahsetmiş. Ejderhanın sihirli gözleri sayesinde insan, diğer
insanların gerçekten en çok sahip olmak istedikleri şeyleri anında görebilir,
insanların zevklerine ve isteklerine dair en büyük sırları hiçe sayıp
öğrenebilirmiş. Zengin adam bunu duyduğunda, hemen ejderhanın gözlerini almanın
ne kadar tatmin edici olacağını düşünmüş, böylelikle insanların ona
söylemedikleri gizli en güzel ve zevkli şeyleri anında elde edebilir, dünya
üzerindeki en mutlu insan o olabilirmiş. Yanında para ile tuttuğu bir ordu ile
dünyanın öbür ucuna seyahat etmiş ejderhayı avlamaya. Sonunda ejderhanın
mağarasının önüne geldiğinde adam çok heyecanlıymış, hem “sonunda dünyadaki en
özel şey benim olacak” diye, hem de “herkesin en istediği şeyler benim olacak” diye
düşünüp seviniyormuş. Kocaman ordunun gürültüsünden, ejderha uyanıp
mağarasından yavaş adımlarla çıkmış. Gözleri çapaklı, hafif uyku sersemi
ejderha mağaradan çıkınca, güneş ışığı ile kamaşan gözlerini ovuşturarak, sağ
gözünü hafifçe açmaya çalışarak adama bakmış. “Buyur birine mi bakmıştın?”
demiş ejderha. Karşısındaki heybetli ejderhanın bu insansı zaafları zengin
adama daha da güç vermiş. “Seni avlamak için buradayım” demiş, “Seni avlamak ve
herkesin en çok ne istediğini gösteren gözlerini, gözlerime takmak için”. Ejderha
önce adama sonra paralı askerlere bakmış, bir yandan “Bu gözleri alıp ne
yapacaksın ki, herkesin ne istediğini bilirsen, ya çok iyi bir insan olup
herkesin her istediğini yapmaya çalışarak kendini harap edeceksin ya da çok
kötü bir insan olup, herkesin hayallerini yıkıp, vicdan azabından öleceksin.
İnsan hiçbir zaman ne mükemmel derecede iyi, ne de tamamen kötü olabilir. Sen
bile olamazsın, ben bile olamam.” derken bir yandan da gözlerini ovalamaya
devam etmiş. Oysa zengin adamın tek istediği o bencil iştahını doyurmakmış,
insanların mutlu veya mutsuz olması umurunda değilmiş. Ejderha tam gözlerini
elleri ile kapattığı sırada, adam askerlere saldırmalarını emretmiş. Askerler bir
anda ejderhanın üzerine saldırmaya başlamışlar. Ejderha askerlerin bir çoğunu
etkisiz hale getirdiyse de sonunda yakalanmış ve bağlanmış. Adam ejderhaya
dönmüş, elindeki bıçağı göstererek “şimdi gözlerini alacağım” demiş. Ejderha
ise can havli ile, “Gözlerimi al fakat lütfen beni öldürme. Gözlerimi alsan
bile yüz yıl sonra başka özelliklere sahip yeni gözler çıkacak o göz
çukurlarından” demiş. “Sana yenilmek zaten kocaman yüzyılı gözsüz geçirmem
anlamına gelecek, bir de beni öldürüp bu kötülüğü yapma.” diye yalvarmış. Adam
yüz yıl sonra çıkacak yepyeni özelliklere sahip gözleri ve o gözleri ejderhadan
alacak kişiyi o kadar kıskanmış o kadar kıskanmış ki, bunun olmasına izin
veremeyeceğini anlamış. Ejderhayı oracıkta öldürmüş ve hemen kendi gözlerini
çıkarıp, ejderhanın gözlerini kendi göz çukurlarına yerleştirmiş. Yepyeni
gözleri ile ölmek üzere olan ejderhaya baktığında ise silinmekte olan o yazıyı
görmüş. Ejderhanın kafasının üstündeki silinmekte olan yazıda “bu lanet
gözlerden kurtulmak” yazıyormuş.
Ülkesine dönen zengin adam çok mutluymuş. Bir
gün çarşıda gördüğü bir adamın en çok istediği arabayı alıyor, bir gün kralın
aşık olduğu ama daha açılamadığı kadınla allem edip kallem edip yatıyor, bir
gün küçük bir çocuğun en sevdiği böreği, çocuğun annesine para verip, yaptırıp
yiyormuş. Zevkler çok çeşitliymiş. Kimi, beğenisinde çok güzel tadlar
bırakıyor, kimi ise çok yavan hatta bazen çok kötü çıkabiliyormuş. Zengin adam
ucu bucağı bitmeyen istekleri yaşamak için oradan oraya koşturuyormuş ama bu
bile yeterli değilmiş çünkü ne zaman bir başkasının isteğini yerine getirip,
onun isteğini yerine getirmesini engellese, o insan bir bocalamadan sonra yeni
isteklere yelken açıyormuş. Dünyanın en mutlu insanıymış kendine göre zengin
adam ama dünyanın en meşgul ve en çok para harcayan insanıymış da. Bu
meşguliyet ve para harcama adamı hem yormuş, yaşlandırmış hem de
fakirleştirmiş. Sonunda bir gün parası bir isteğini gerçekleştirmeye yetmemiş. O
an yolun ortasına durmuş, derin bir soluk almış, içindeki muhteşem mutluluğu
hissetmeye çalışmış, oysa ki içinde küçük bir mutluluk bile yokmuş. Başka
insanların beğenileri ve istekleri o kadar gözlerinin önündeymiş ki, bu
koşturmacanın içinde yaşlanırken kendi isteklerini unutup hep başkalarının
isteklerini yerine getirmiş. Evet, o adamın beğendiği arabaya, o adamdan önce
sahip olmuş, o kadınla kraldan önce sevişmiş, o böreği çocuğun hayatında
yiyemeyeceği kadar çok yemiş ama artık kendinin hangi arabayı beğendiği
bilmiyormuş, kendi aşık olacağı kadınla hiç tanışmamışmış ve annesinin o
güzelim böreğinin tadını hatırlamıyormuş bile. İçini kocaman bir hüzün
kaplamış. Hayatı yaşayamadığını fark etmiş ve o anda hem kendi için hem de
hayatını aldığı ejderha için ağlamaya başlamış. Ağlarken o kadar sinirlenmiş
ki, ejderhadan aldığı gözleri yuvalarından çıkarıp yere atmış ve üzerilerine
basıp onları yok etmiş. Artık parasız pulsuz, kör bir dilenciymiş adam. Fakat
yine de kendinin kim olduğunu biliyormuş. Köşeye gitmiş, yere çömelmiş ve bu
hale gelmeyi bir ceza değil, bir lütuf olarak görmeye başlamış. Artık en
azından dünyadaki bütün mutlulukları yaşamaya çalışmanın ne olduğunu
biliyormuş. Dünyadaki bütün mutlulukları yaşamaya çalışmak kör bir dilenci
olmakmış. Herkesten mutluluk ve zevk dilenen, ama gerçeği hiçbir zaman
göremeyen bir dilenci olmak.